2022 yılı, son gününde, bir asırdan iki yıl fazla yaşamış son çiftçiye üçüncü yılı fazla gördü, alıp beraberinde götürdü. Hacı Ali Abacı, dedemin büyük oğluydu, yani amcamdı. Çocukluğumuzda, dedemin Malatya kırsalındaki evinde beraber yaşamış, çocuklarıyla kardeş gibi birlikte büyümüştük. Dedemin küçük oğlu, yani babam, köyün yükseköğrenim gören ilk kişisi olduğu için, dedemin çiftçilik geleneğini sürdürmek amcama kalmıştı. Bilmediği, tanımadığı ağaç yoktu, her çeşit bitki bilgisini, bakım yöntemlerini, aşıyı bilirdi. Pek çok meyve ağacı yetiştirdi. Bir mevsim mısır ektiğini, evin mısır koçanlarıyla dolduğunu hatırlıyorum. Bir mevsim de üzüm bağını söküp karpuz yetiştirdi. Olgun karpuz seçmeyi de ondan öğrendik, hâlâ işimize yarar. Ortaokulu bitirmişti ama kendisini bu işlerin profesörü sayardı. Özellikle kaysı işinde gerçek bir uzmandı. Sabahın köründe eşeğine yüklediği ürünleri yedi kilometre ötedeki şehir haline götürüp satmak da işinin bir parçasıydı. Eşekleriyle ilişkisi de Nasrettin Hoca’nınki gibiydi, ara sıra kavga ettiklerine de, kaşağıyla sırtlarını tımar ederek onları neşelendirdiğine de tanık olmuşumdur.
Geceleri kürek elde bahçe sularken türküler de söylerdi. Uzun havaları severdi. Uzun sürmüş seferberlik askerliğinin bir bölümünü Bağdat’tan sonra Harput’ta yapmış olan dedemin soba arkası minderinde söylediği türkülerin etkisine bağlardım, ama yedi yıl önce görüştüğümüzde, büyük dedelerin bir yandan dokuma işiyle uğraşırken, bir yandan tüm şehre türkü dinlettiklerini anlatmıştı. Malatya’nın görüntülü tarihçisi Sultan Malatya (Malatya Sahil Deniz) kardeşimiz, ahir yaşında da ona hoyrat okutmuş, You Tube’da var.
İkinci Dünya savaşı yıllarına denk düşen ve terhis ertelemeleri nedeniyle dört yılı bulan, İstanbul Anadolukavağı’ndaki askerlik dönemi dışında, hep Malatya’da yaşadı. Anlatmayı severdi. Askerlik yıllarını da çok anlatırdı. Geçmişe dair pek çok bilgi ve anıyı da ondan dinleyip öğrendik. Epey bilmece, bulmaca, şaka ve küfürü de. Tarih kitaplarına da merakı vardı. Son görüşmemizde Şevket Süreyya Aydemir’in ‟Enver Paşa” kitabını okuduğundan ve kitapta annemin yitik amcasının izine rastladığından söz etmişti.
Büyük oğlu namazında niyazında olan, küçük oğlu Anadolu sosyalizminin öncülerinden olan dedemin evinde bir kez bile kavgaya tanık olmadık. İki kardeş birbirlerine çok düşkün idiler. Amcam, feodal racon gereği, kardeşinin yöneticisi ve adayı olduğu Türkiye İşçi Partisi’ne oy vermekle kalmamış, bazı cami cemaatinin laflarını da göğüslemişti. Adındaki ‟Hacı”yı günü geldiğinde gerçek hacılığa da çevirmişti. En çok ‟günah”tan ve ‟haram”dan korkan saf Anadolu Müslümanlığının temsilcilerinden biri olarak yaşadı ve öldü. Son hayali, minaresiz bir camiye bir minare yaptırmaktı.
Dedemin en güzel, içinde çifte pınar olan bahçelerinden birinin ortaya çıkmasında da en çok onun emeğinin geçtiği anlatılırdı, o nedenle dedem o bahçeyi ona vasiyet etmişti. Hem ilginç, hem acı, son on yılın ‟imar” katliamları sonucunda, tam da o bahçenin üstüne kurulmuş bilmem kaç katlı apartmanda, payına düşen dairelerden birinde son soluğunu verdi. Son görüşmemizde, bahçeleri eze eze şehir tarafından yaklaşan binaları eliyle göstermiş, ‟Geliyorlar” demişti. Sözün kısası, son çiftçi de artık önlerinden çekilmiş bulunuyor.
Tahir ABACI