Raşit KISACIK
Bu kez terör ve terörizm dışında bir yazı yazmak geçti içimden. Sizinle paylaşayım istedim.
Peşinen şunu söylemeliyim. Yazıyı okuyan erkek ya da kadın tek başına ise, bana hak verecektir. Ama başkalarının yanındaysa kendine pay çıkarmayıp beni yalanlamaya çalışacaktır! Gerçi boşuna gayret. Kural değişmez ki…
Hiç düşündünüz mü, “Kadınlara göre erkeğin en lezzetli yeri neresi?” diye
Hemen tek noktaya sabitlenip yanıtlamayın…
Erkeklerin en lezzetli eti, beyin eti imiş.
Her gün milyonlarca erkek, karısı ya da yakını olan kadınlara “Beynimin etini yedin” demiyor mu?
Gerçekten erkeğin en lezzetli eti, beyin eti imiş.
Her gün milyonlarca erkek, kadınlar için ne diyor:
“Bre kadın, yeter, beynimin etini yiyip bitirdin!” diye.
Evet, yine hiç düşündünüz mü?
“Erkekler, eşlerinden en az 8-10 sene önce neden ölüyor?”
Gelişmiş, çağdaş ülkelerde nedense tam tersi. Ülkemize gelen yabancılara bakıyorum.
Ülkemize gelen başta ABD, Alman, İngiliz ya da Japon turistlere… Tur otobüslerinden ilk önce sporcu gibi atlayan 70-80’li yaşlardaki kadınlar. Sonrasında tek tük de olsa erkekler ki; onlar da otobüsün kapısına ellerini dayayarak iniyor.
Bizde ise erkekler otobüsten ya birinin yardımı ile ya da bastonla inebiliyor. Tabi buna inmek denirse…
Demek ki bizim ülkemizde kadınlar, erkeklerin yalnızca beyninin etini yemiyor, tüm vücutlarının hücrelerini öncelikle kemiriyorlar. Malatya’da bir deyim var, arada bir söylenir: “Kadının hayatı, evlilik cüzdanını aldığı anda başlar, erkeğin hayatı ise o gün biter.”
Sakın, ben öyle değilim falan demeye kalkmayın. Önce bir derin nefes alıp düşünün…
İsterseniz bazı nedenleri sıralayalım önce;
Erkeğin özgürlüğü, emekli olduktan sonra tamamen biter. Ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırılmış gibi olur. Hele hele emekli maaşı kadınınkine yakın ya da kadınınkinden biraz eksikse, sonraki yaşamı “İyi ki idam kalktı!” dedirten cinsten olur…
Ülkemizde boşanma nedenlerinin başında, bir genelleme yapılır ve tek kelime ile “geçimsizlik” denir. Bu geçimsizliğin altında yatan gerçekler ise, ekonomik sıkıntılar, işsizlik, sorumsuzluk, kıskançlık veya uyumsuzluk olarak özetlenir.
Kadın ve erkeğe göre de farklıdır.
Kadın, erkekten boşanmak isterse nedenlerini şu şekilde özetler; “Kumar, kadın, içki, ve dayak…”
Gerçek başka da olsa bunlar içerisinden bir veya birkaçını özetler.
Erkek ise daha ketumdur. “Geçimsizlik” diyerek tek kelimeyle özetler.
Yapılan araştırmalarda aslında en büyük neden, bedensel ilişki kopukluğudur.
Erkek, bu nedeni hiç ama hiç söylemez. Kadın ise bunu diğer nedenlerin en sonunda geçiştirir. O da hemcinsine açıklar.
Erkeğin en sinirlendiği konu, bedensel isteklerine yanıt verilememesinden sonra, eşinin başkalarının yanında kendisini aşağılayıcı bir tavırla eleştirmesidir. En hafifinden “ Kocam çok yumuşak başlı. Annesine karşı bile beni hiç savunmaz. Kendi hakkını hiç aramaz.” demekle başlar “Ekmek almayı bile becermeyi bırakın, kaç lira olduğunu bilmez. Çocuklarla hiç ilgilenmez. Her konuda annesinin ağzına bakar…” devam eder giderek ağırlaşır.
Kadın ise, kocasının yüzüne karşı ilk olarak “Senin için ben saçımı süpürge edeyim…”ile başlar ve ardı arkası kesilmeyen ve giderek de dozajı artan aşağılayıcı eleştirilir sıralar.
İşte bu aşamaya gelinince evden uzaklaşan ilk olarak erkek olur. Kadının bu saldırısı, ertesi gün bitti sanırsın. Oysa ertesi gün yine düşük yoğunlukta başlar ve bu zehiri erkeğin beyninin her hücresine yerleştirircesine sürdürür.
İster istemez bugün sayıları 5-6’yı bulan TV’lerdeki eş arama programlarını dikkatle ve sabırla izleyin bakalım.
Evlenmek isteyen erkeklerin çoğu, ki; yaşları 50 civarı veya daha fazla, eşleri öldüğü için eş aramaktadır. Ölen eşinin arkasından pek ağır sözler de söylemez.
Ama kadınların büyük çoğunluğu, en azından birinci eşini erkenden ömür dünyaya yolcu etmiştir. Belki de ikinci üçüncünün ölümünden sonra eş aramaktadır…
“Bazı koşullarım var” der ve daha öce yolcu ettiği koca veya kocalarında olmayan koşulları sıralar.
Önce ne iş yaptığını sorar. Çünkü kariyer varsa maaşı niye sorsun ki…
Buna rağmen yine de maaşı sorar..
Arkasından kışlık, yazlık evi ve otomobili olup olmadığını…
Yani beyin hücrelerine şimdiden girmeye başlar. Bilin ki bu son evliliklerde de mutluluk, bir iki istisna hariç, asla ve asla olmaz.
“Bir kadınla evlenmeye karar veren erkek, hangi koşulları aramalı?” diye sorarsanız ünlü bilgelerin sözleri ile yanıt vereyim. “Bulacağın kadın mutfakta aşçı, evde hanımefendi; yatakta tam bir yosma, karşılıklı doyumsuzluk veren, anlayışlı, zeki olsun.”
Biliyorum hemencecik “Nerede öylesi?” diyeceksiniz.
Öyle ya, evlenmeden nasıl böylesini bulacaksın? Yatakta, mutfakta, arkadaş toplantısında, evde, dışarıda istediğin gibi mi davranıyor, ne bileceksin?
Törelerimizde “test” etme de olmadığına göre…
Dedik ya, dünyadaki bilginleri de en önemli koşulu şöyle açıklamış; “Bulacağın kadın yatakta da iyi olmalı. Sevmeli, sınır tanımamalı… Evde hanım hanımcık, mutfakta aşçı, yatakta O…Zaten çok titiz ise hiç mi hiç yanaşmayın. Çünkü en temiz şeyleri bile peçete ile tutmaya çalışır adeta. Beyin hücrelerinizi daha çabuk öldürür…”
Boşuna dememişler “Beynimin etini yedin” diye.
Hayda…
Bu hele hele hiç olanaksız… O zaman şansına küsüp, ayrılmayı şimdiden düşünebilirsin. Erkeğin kadınla tartışma kapasitesi sınırlı olduğundan bu tür zorlamalar, aşırı hücre kaybına neden olur. Kadınlarda ise bu yetenek sınırsızdır…
Bazı bilim adamları, bir günde kadınlar kaç kelime, erkekler kaç kelime konuşur; kadınlar mı yoksa erkekler mi daha çok konuşur sorularının peşine düşmüşler. Merak ettiğiniz için bu konudasınız işte. Merak ettiğiniz sorunun yanıtı; kadınlar bir günde 24 000 erkekler ise sadece 12 000 kelime konuşuyor. Bazı yabancı bilim adamları ise bu rakamı 20 bin ile 7 bin arasında saptamış. Yine bilginler demiş ki;
“Çünkü kadının kalça bölümü, erkeğinkinden daha yağlıdır. Burada “Steatopoji” dedikleri kıç yağı bulunur. Aynı yağ, devenin hörgücünde de vardır. Deve, bu sayede on dokuz gün su içmeden çölde yürüyebilir. Kadın da o yağ sayesinde çıkan bir kavgayı, hiç yorulmadan, o yağdan beslenerek günlerce sürdürebilir.”
Siz de kıçınıza güveniyorsanız bu kavgayı sürdürün bakalım.
Ne demek istediğimi anladınız mı şimdi?
Kadın için en önemli neden sorunsuz bir ev. Otomobil, rahatlıkla gezip tozma ve buna yetecek kadar zenginlik…
Hepsinden önemlisi her şeye “Evet” diyen, gerektiğinde robot olmak.
Şimdi, evlilik programlarına ve çevrenizdeki belirli yaştaki kadın ile erkekleri izleyin bakalım dediklerim doğru mu, değil mi?
Esas saç baş kalmıyor erkekte!
Zaten beyin eti yenilince saç baş mı kalır insanda?
…AMA SİZ SİZ OLUN
Gerçekten siz siz olun kadınla dalga geçmeyin. Fıkra bu ya..
Adamın biri, deniz kenarında gezerken dalgaların sahile sürüklediği bir şişe görmüş.
Şişeyi alıp sahilin bitimindeki ağaçlık yere getirmiş. Şişede Alaaddin’in sihirli lambasındaki gibi bir insan benzeri yaratık görmüş. Açmamış ağzını.
Biraz da ürkmüş nedense. Eve getirip karısına teslim etmiş.
Acilen il dışına çıkması gerekiyormuş.
Ve yola koyulmadan karısına:
“Ben gelene kadar şişenin ağzını açma” diye de tembihlemiş.
Kadın bu, durur mu? Bir gün meraklanmış, iki gün meraklanmış.
Sonunda şişenin kapağını açmaya karar vermiş.
Şişenin kapağını açar açmaz, karşısında dumanlar arasında kocaman bir cin ortaya çıkmış.
Cin, kadına bakıp gülmeye başlamış ve;
“Kocan sana şişenin kapağını ben gelene kadar açma” diye tembihlemedi mi?
Kadınlık içgüdüsü, merak edip sonunda açacağını biliyor ve bekliyordum.” demiş.
Söylenerek adeta kadınla dalga geçiyormuş. Kadının bu sözler çok zoruna gitmiş ama hiç oralı olmamış gibi davranarak;
“Hayır, hayır sen kocaman bir adamsın, hiç o şişeye sığar mısın ki, merak edeyim. Sen nereden çıktın?” demiş.
“ Ben o şişenin içerisindeydim yıllardır” diye bağırmış cin. “Sen şişeyi açınca çıktım” demiş.
Kadın yine hiç oralı olmamış gibi “Git işine, sen kim o şişenin içerisinde olmak kim. O şişeye sığmayacağını herkes bilir” demiş ve kanıtlamasını istemiş.
Kafası bozulan Cin “Kadın haklı” demiş ve şişeye tekrar girmiş.
Derinden bir ses gelmiş “Be kadın, gördün mü nasıl sığdım!”
Kadın, Cin’e bakıp gülmüş ve şişenin kapağını tekrar kapatmış.
Yıllardır şişenin içerisinde duran Cin, tam kurtulduğunu sandığı sırada, kadınla dalga geçmenin bedelini yeniden şişeye hapsolmakla görmüş.
Siz siz olun, cin de olsanız, hatta kendinizi öyle de sansanız, kadınlarla asla dalga geçmeyiniz.
Yorum Yaz